KOĞUŞ

KOĞUŞ

Mersin E Tipi Kapalı cezaevinde kaldığım koğuşu, bu yazıyla anlatmak istiyorum…
Bu yazı kaldığım koğuşu anlatıyor…
Her koğuşun büyüklüğü, mevcudu ayrı ayrıdır…

Altmış bir yaşında hayatımın en karanlık, en zor, moralimin ve direncimin eksinin altına düştüğü koğuşu ölene kadar unutmamak için bu yazıyı yazıyorum…
Beynime kazınan koğuşu unutmam mümkün değildir…
Beni rahatsız eden, bu koğuşun fiziki durumu değildir…

Kaldığım koğuşun fiziki durumunu yazarsam, bu koğuşta geçen her saniyemin beynimde, ruhumda ve bedenimde bıraktığı izi anımsarım…

Spor salonunda günde beş altı saat yaptığım ağır sporlarla iki ayda, bir iki kilo vermiştim…
Kiloyu zor veren bedenim burada erimeye başladı…
Beni eriten nedenleri diğer yazılarımda anlatacağım…
Bu yazıda koğuşun fiziki durumunu anlatmaya çalışacağım…

Koğuş nedir:
Kışla, okul, tutukevi, hastane gibi kalabalık yerlerde, içinde birçok kimsenin yattığı veya barındığı büyük odaya koğuş denir.

Size anlatacağım tutukevi koğuşudur…
Kaldığım koğuş cezaevinin üçüncü katında bulunuyor… Bahçesi yok…
Havalandırmaya, gidiş gelişlerde iki aramadan geçerek zemin katta bulunan bir bahçeye iniyoruz…
Cezaevi yemekhanesinin önünden geçerken, içersinin sıcak buharı yüzümüze vuruyor…

Bizim koğuş iki bölümdür:
1 – Yatakhane.
2 – Yemekhane.

YATAKHANE:
Büyük odanın dört duvarının önüne iki ve üç katlı demir ranzalar konmuş. Duvar önlerine başka ranza konacak yer kalmamış…
Koğuş mevcudu ranza sayısından fazladır… 
Ranzalar dolu olduğu için sonradan gelenler, geceleri orta yere serilen idarenin verdiği yataklarda yatıyorlar…
Sabahları, yataklar koğuşun orta yerinde üst üste atılıyor.

Ranzada yatanlar tahliye olunca, boş ranzaya yerde yatanlardan önce gelenler geçiyor…
İsim listesi asılıdır…
Sıralıdır…
O sıra devam eder…
Koğuş başkanı listeye göre ranzayı verir. Kimseye haksızlık yapılmıyor… Kimsenin sırası başkasına verilmiyor…

Ben hala yerde yatıyorum…
Ranzalarda yatanlardan on iki kişi tahliye olursa sıra bana gelecek…
Tahliye olan çok az. Ben ranzaya geçmek için daha çok beklerim…
Bu durumda yer yatağında yatmaya devam edeceğim…

Çamaşırlarımız için dolaplar yetersizdir… Dolap verilse, koyacak yer yoktur…
Kantinden paramızla aldığımız leğenler, dolap vazifesi görüyor…
Leğenlere kirli ve temiz çamaşırlarımızı ayrı poşetlere doldurarak koyuyoruz…
Tıraş takımlarımızı, deterjanlarımızı, sabun ve şampuanımızı koyuyoruz… Kısaca bütün özel eşyamızı leğene koyuyoruz…
Leğen birkaç dolabın görevini görüyor: Çamaşır dolabı, mutfak dolabı, banyo dolabı, kirliler sepeti…

Leğenlerin yeri ranza altlarıdır… Her ranzanın altında iki veya üç leğen var…
Leğenler dolaplarımızdır… Leğen almayıp eşyalarını poşetlere koyup ranzaların altına koyanlar da az değil…
Ben ilk kantin gününde leğen aldım. 
Pervarili Mehmet Emin Gönül ile Yozgatlı Ömer (Hayri) Çetindaş’ın yattığı iki katlı ranzanın altına leğenimi koydum…

YEMEKHANE:
Yemekhane, yatakhaneye bitişiktir. Yatakhane ile hemen hemen aynı büyüklüktedir…
Yedi tane yemek masası var. Plastik sandalye ve tabureler var… 
Tutuklu ve hükümlüler bunları kendi paraları ile kantinden almışlar…
Her yeni gelen sandalye veya tabure alır…

Tahliye olanların tabure ve sandalyesi yemek yediği masada kalır… Tabure ve sandalye alamayanlara, tahliye olanların tabure ve sandalyesi verilir…
Yedi tane de bank var. 
Her masada mevcuda göre insanlar yemek yemektedirler…

İlk geldiğimde beni altıncı masaya verdiler…
On kişiydik…
Sonra üçüncü masaya verdiler.
Şimdilik dokuz kişi yemek yemekteyiz…

Yemekhanede on tane demir dolap var.
Dolaplar iki kapılıdır… İki masaya sebze, meyve ve kahvaltılık koymak için bir dolap vermişler.
Her masanın dolap kapısının, ayrı kilidi ve anahtarı var…
Kalan dolapları da iki üç kişi kullanmaktadır…
Ben koğuşta yeni olduğum için ranzam ve dolabım yok…

Yemekhanede koğuşa çay yapmak için bir tezgâh yapmışlar. Fayans döşemişler. Çay bu tezgâhta demlenir… Doldurulur ve dağıtılır…
Bir de mutfak lavabosu yapılmış… Fayans döşenmiş. Bulaşıklar burada yıkanır…
Yemek burada dağıtılır…

Yemekhanede bir küçük buzdolabı ve bir televizyon vardır…
Koğuştakilerin parası ile alınmıştır…

 

 

CEZAEVİ GÜNLÜĞÜ

7 Ağustos 2013 / ÇARŞAMBA / SAAT: 08.00

Mahmut CANTEKİN

01.01.1952 yılında Adıyaman ili Kâhta ilçesi Cami Mahallesinde Dünya’ya geldi. İlk ve Orta Okulu Kâhta’da okudu. Besni Öğretmen Okulunda öğrenimine devam etti. Osmaniye Düziçi’nden mezun olarak öğretmenlik diplomasını aldı. Afyon ili Sinanpaşa ilçesine bağlı Çatkuyu ve Yıldırım Kemal köyleri ile Tınaztepe kasabasında öğretmenlik yaptı. Rotasyona tabii olduğundan Diyarbakır ili Lice ilçesine atandı. Burada Öğretmenlik, Halk Eğitim Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü yaptı. Lice’de beş yıl görev yaptıktan sonra Mersin merkeze atandı. 26 yıl görevden sonra Mersin’de emekli oldu. Kâhta’da yaşamaktadır. Bütün gününü şiir ve yazı çalışmaları ile geçirmektedir. Çeşitli şiir sitelerinde şiirleri yayınlanmaktadır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir