LİCE YANGINI HALA SÖNMEDİ
22 Ekim 1993 tarihinde Lice’de sadece katliamın yaşandığı günler değil, katliamın son bulmasından sonra verilen hukuk mücadelesinde de trajedilerin en acısına sahne oldu.
Katliamın üzerinden bir hafta geçmeden Diyarbakır Barosu tarafından 240’a yakın avukat ilçeye giderek hasar tespit çalışmalarına katıldı. Hemen ardından da katliam sonucu mağdur olmuş yurttaşlar adına mahkemelere başvuran avukatlar, davalar açtı. Avukatlar aracılığıyla katliam ile ilgili belgeler bütün resmi kurum ve üst düzey kurumlara gönderilmişti. En son Süleyman Demirel, Başbakan olduğu dönemde Diyarbakır’ı ziyaret ederken Diyarbakır Barosu tarafından katliama ilişkin belgelerin içinde bulunduğu dosya kendisine sunulmuştu. Lice Belediyesi de kendi bünyesinde oluşturduğu bir komisyon ile ilçede hasar tespiti yaptırdı. Tespitler yapılmadan önce katliamın mağduru olan 29 kişi, avukatlar aracılığı mahkemeye suç duyurusunda bulundu.
AİHM dostane çözüm önerdi
Katliamın binlerce mağduru ise, katliamın vermiş olduğu korku ile mahkemelere suç duyurunda bulunmaktan kaçındı. Türkiye mahkemelerinde açılan bu davalardan herhangi bir sonuç çıkmaması üzerine, davalar 1995 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. Dosyalarla ilgili AİHM, Türkiye’ye yüksek miktarda tazminat cezası kesmemek için katliamın mağdurları ile “Dostane Çözüm” yapmasını önerdi. AİHM’in bu önerisi üzerine dönemin hükümet yetkilileri, avukatlarla görüşerek bir mutabakata vardı ve her başvuruya 10 bin sterlin tazminat ödedi. Bu sırada İHD üzerinden AİHM’e başvuru yapan 4 mağdur ise, “Dostane çözümü” kabul etmeyince, AİHM verdiği kararla Türkiye’nin katliam yaptığını kabul etti ve “Yaşam hakkı ihlali” gerekçesi ile kişi başına 60 milyar tazminat ödenmesi kararına vardı.
Köye dönüş yasası çıkarıldı
Hem İHD hem de avukatların açtığı davaların sonucunda AİHM’in verdiği tazminat miktarları sonucunda binlerce kişi avukatlara ve İHD’ye başvuruda bulundu. Bu başvurular içerisinde Şırnak ve Diyarbakır’ın bazı ilçelerinde daha önce bu tür katliamlara maruz kalan yurttaşlar da yer aldı. Binlerce mağdurun yaptığı başvurular sonucunda AİHM’e taşınan dosyaların toplamına dönemim parasıyla 2 milyon 4 bin lira tazminat cezası verildi. Bu cezaların, Türkiye için çok fazla olacağından AİHM, hükümet ve katliam mağdurlarına “Kendi aranızda çözüm bulun” önerisinde bulundu. Bunun üzerine Türkiye’deki dönemin hükümeti, köye dönüşler için çalışmalar yapmaya başladı. 2004 yılında ise Köye Dönüş Yasası çıkarıldı. Çıkarılan yasanın ardından AİHM’de bulunan dosyaların tümü “ret” edildi. Bugün binlerce dosyanın içerisinde sadece birkaçı AİHM’de bulunuyor.
‘Dosya raftan indi’
Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlu’nun şüpheli ölümüyle ilgili Malatya Cumhuriyet Savcılığı tarafından dosyanın yeniden açılmasının ardından 1993’te öldürülen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın dosyası da raftan indirildi. Faili meçhul cinayetleri soruşturan Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı, Tuğgeneral Aydın’ın Lice’de suikast sonucu öldürülmesini de inceleme kapsamına aldı. Lice katliamı mağduru olan yüzlerce kişi Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne çağrılarak ifadeleri alındı. Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı’nda katliamın gerçekleştiği dönemde Lice’de öğretmenlik yapan iki kişinin de ifadelerine başvurdu. Öğretmenlerden Mahmut Cantekin, savcıya vermiş olduğu ifadesinde 22 Ekim günü ilçede askerler ile PKK’lılar arasında herhangi bir çatışmanın yaşanmadığını belirterek, özel timler ve askerler tarafından ilçenin rastgele tarandığını ifade etti.
‘Helikopterler havadan bombaladı’
İlçe merkezinde top atışlarının sabah 09.20’de başladığını beyan eden Cantekin, 10 dakika içerisinde Komando Taburu’ndan, cezaevinden, Emniyet’ten okul dâhil her yere yağmur gibi kurşun yağdığını dile getirmişti. Cantekin, “Panzerler sokaklarda, caddelerde seriye taktıkları makineli tüfeklerle ev, işyeri ayrımı yapmadan kurşun yağdırıyordu. Saat 10.00’dan sonra helikopterler yangın bombalarıyla, uçaksavar mermileriyle atışlara katıldı. Evler cayır cayır yanıyordu. Top atışı da yapılıyordu. Bahtiyar Aydın’ın vurulduğu saat olarak anlatılan 11.45 sıralarında tabura bakan barakalar, evler yanmıştı. Sokaklarda asker, polis ve araçlarından başka kimse yoktu. Sokakta görülen insanlar ve hayvanlar taranıyordu. O saatte okulun penceresinden taburun bahçesine baktığımda tüm askerlerin ayakta olduğunu ve çatışma görülmüyordu. Askerler bana da ateş etti” şeklinde ifade vermişti.
‘Cezalar ekonomiyi sarsacaktı’
Dönemin Diyarbakır Baro Başkanı ve mağdurların avukatlarından Fethi Gümüş, katliamın ardından birçok engel ile karşılaştıklarını ifade etti. Gümüş, dönemim hükümeti tarafından katliamın, PKK tarafından yapıldığı belirtmesine rağmen Emniyet ve Bayındırlık Bakanlığı’nın birlikte hazırladığı raporlarda PKK’ye ilişkin herhangi bir bilginin yer almadığına işaret etti. İlk yıllarda halkın korkudan mahkemelere suç duyurusunda bulunmadığını, bazı davaların sonuçlanması ile birlikte halkın cesaretlenerek katliama ilişkin suç duyurusunda bulunduğunu belirten Gümüş, “2001 yılında binlerce başvuru yapıldı. Bu başvurulara verilecek olan yüksek miktardaki para cezalarına karşılık hükümet Köye Dönüş Yasası çıkarttı. Devlet bu kanunu 2004 yılında çıkardığı zaman Kürdistan’da bu kadar köyün yakıldığını, bu kadar il ve ilçenin yakıldığı konusunda bir bilgiye fazla sahip değildi. Yapılan ve devamında gelecek olan başvuruların ardından verilecek olan kararlar ile Türkiye’nin ödeyeceği tazminat miktarının, Türkiye ekonomisini sarsacağını fark etmesi üzerine bu yasayı çıkarmak için acele etti” dedi. DİHA