17.05.1948 tarihinde, Kâhta’nın cami mahallesinde, Demirciler sokağında ( bu sokağın adı o kadar çok değiştirildi ki bugün hangi ad verilmiş bilmiyorum), toprak bir damda demirci Mustafa ile ev hanımı Adile’nin ilk çocuğu olarak Dünya’ya geldi.
Kâhta’da, Kubilay İlkokulunu bitirdi. Kâhta ortaokulunu bitirdi. Kâhta’da lise olmadığı için öğrenimine Adıyaman Lisesinde devam etti. Liseyi bitirdi. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesine girdi. Ders kitaplarından başka bilimsel eserler, roman, hikâye, şiir kitapları okumaya başladı. Gazete ve dergileri sürekli okudu. Geri bırakılmış, gelişmemiş bir ülkenin vatandaşı olduğunu gördü. Doğduğu toprakların, özellikle Kâhta’nın, bu geri kalmış ülkenin tek çivi çakılmamış bir ilçesi olduğunu öğrendi. XX. Yüzyılda çok sevdiği Kâhta’sının ve Kâhtalıların çağın nimetlerinden faydalanamadıklarına isyan etti. Kâhta çağdaş bir kent, Kâhtalılar çağın bütün olanaklarından eksiksiz yararlanan insanlar olmalıydı. Bunun için mücadele etmek gerekirdi. Bu inançla, o günün ilerici mücadele saflarında yerini aldı. O günün ilerici örgütlenmelerinde de yerini aldı. Mücadeleye aktif olarak katıldı. En ön saflarda yürüdü. Orman Fakültesinin çıkardığı derginin YAZMANLIĞINI yaptı. Dergide yazılar yazdı. Adıyaman ve Kâhta’da yayınlanan mahalli gazetelerde uyarıcı yazılar yazdı. 6. Filo’ya karşı yapılan açlık grevinde yerini aldı. Elmalı’da köylülerin toprak mücadelesinde, köylülerin yanında, mücadelelerine omuz verdi. Urfa Viranşehir’de, ağaların baskılarına dayanamayıp intihar eden kaymakamın başına gelenleri, yerinde araştırarak kaleme aldı ve dergide yayınladı. KANLI PAZAR olaylarında öldürülenlerin arasında olduğu dedikodusu Kâhta’da yayıldı. Ailem beni İstanbul’a gönderdi. İlk gittiğim İstanbul’da, Orman Fakültesinde öğrenci derneğinde buluştuk. Geri döndüm. 19 Eylül 1969 Cuma günü, bir grup arkadaşı ile Işık Özel Mimarlık ve Mühendislik Yüksekokulunun bahçesine girdiklerinde, okulun içerisinde pusuya yatmış, parayla tutulmuş köpeklerce, kurşun yağmuruna tutuldular. İlk defa üniversitelerde silah, hem de uzun namlulu silah kullanılmıştır. Mehmet Cantekin, kalbine isabet eden tek kurşunla şehit düşmüştür. Diplomasını alacağı yıl, ölüm raporu verilmiştir. Cenazesi Kâhta’ya getirildi. Kâhta mezarlığında toprağa verildi. İnsanca yaşasınlar diye uğruna mücadele verdiği Kâhtalıların içinde çıkan birkaç tane kişiliksiz, korkak, yaptırılan mezarını birkaç kez tahrip etmişlerdir. Bu da unutamadığım bir zavallılıktır. Mehmet Cantekin’in şehit düşmesi ulusal basında manşetten verildi. Ben olayı Hürriyet Gazetesinin manşetinde, Besni’den çağrıldığım Kâhta’ya giderken, otobüste öğrendim. Otobüste yer olmadığından ayakta gidiyordum. Bir yolcu koltuğunda Hürriyet’i okuyordu. Baktım. Ağabeyimin resmini gördüm. Aldım. Okudum. Ağabeyim şehit olmuştu. Adıyaman’dan çıktık. Abuzer Gafari’yi geçtik. Bagajında tabut olan 34 plakalı bir taksi bizim otobüsü geçti. Şoföre rica ettim. Taksiyi durdurdu. İndim. Ağabeyim tabuttaydı. Cenazeyi getirenlerden biri Mahmut Kılıç’tı. Hepsiyle tek tek kucaklaştık. Otobüsü gönderdiler. Beni taksiye aldılar. Qeraş yol ayrımına kadar gelen yüzlerce Kâhtalı güzel insan, taksiyi durdurdu. Cenazeyi omuzlarına aldılar. Bizim eve kadar cenaze taşındı. Kalabalık üç – dört katına çıkmıştı. Sokağa, evlerin üstlerine insanlar sığmıyordu. Cenaze o gün kaldırıldı. Birkaç örümcek beyinli yobaz, cenaze namazını kaldırmak istemediler. Kalabalığın tepkisi arttı. Bir imam bulundu. Cenaze namazı kılındı. Gazeteler, dergiler günlerce Mehmet Cantekin’ in şehit edilişini işlediler. Günaydın gazetesi bekâr evinin içindeki çalışma masasının üstünü çekmişti. Masada birkaç kitap ile gazeteden kesilmiş, kucağında kedi olan bir kızın resmi vardı. Resmin altına Kemal Burkay’ın “Gülümse” şiirinden şu mısraları eklemişti: “Benim bir kedim bile yok, anlıyor musun? / Mevsim değişir, Akdeniz olur / Gülümse. Köşe yazarları yazılar yazdı. Şairler şiir yazdı. Bütün yazılanları kestim. Büyük bir klasör doldu. 12 Eylül öncesi sevdiğim bir dosta emanet ettim. Bir kitap yapsın istedim. Ne kitap çıktı. Ne de kendisini bir daha gördüm. Arkadaşları marş yazdı. Devrimci ozanlar marşı kasetlere okudular. Diğer devrimci marşlar gibi binlerce insan, Mehmet Cantekin marşını birlikte okudular. İlericilerin düzenlediği gecelerde birlikte söylendi: Adıyaman yolu kana boyandıFaşist kurşunları cana dayandı Cantekin vuruldu silahı kaldı Oy Mehmet Mehmet yiğitler oy oy Bu köşede Mehmet Cantekin hakkında yazılan şiirleri ve yazıları bir araya getirmeye çalışacağım. Elinde Mehmet Cantekin ile ilgili doküman olanlar bize gönderirse seviniriz. Saygılarımla. MAHMUT CANTEKİN